Ülkenin güney batı ucunda, ince bir uzantı. Bir yanı Ege, bir yanı Akdeniz. En çok Fatih merak ediyordu Datça’yı. Her zamanki gibi aylar önce biletleri aldık, koyduk kenara. Gün geldi çıktık yola. Bodrum Milas Havalimanı’na indikten sonra kiraladığımız araba ile 3 saat karayolu ile ulaştık. (Feribot saatleri uymadı. Dalaman havalimanından 2.5 saat) Kolay lokma değil yani. Öyle yarım saatte giderim, gecelere akarım tavrına yönelik bir belde değil. Zahmet istiyor. Eskiden yol epey fenaymış. Bir teker boşta virajlardan dönülürmüş. O kadar adrenalin bana fazla gelir ama ulaşımın zor olması hoşuma gitti. Tüketilen bir yer olmamış Datça. Belki şöyle demeliyim, “hızlı tüketilen” bir yer olmamış. Eski Datça için biraz tepeye çıkıyorsunuz. Merkeze çok yakın ama gözünüz korkmasın. Taş evler, tarihi doku orada. Deniz kenarında ise restoranlar, cafeler, esnaflar, apartmanlar falan normal şehir var. Biz konaklamak için Eski Datça’yı tercih ettik.
Gözden uzak ama gönülden uzak bir yer değil burası. Zamanda yolculuk gibi. Mahalleli, esnaf dostluğu, sokaklarda çocuklar, okula yürüyerek kursa bisikletle gitmeler… Azıcık nüfus ama yüksek entellektüel seviye. Okumuş, yazmış, görmüş, geçirmiş, zarif bir kitle. Kısaca hayran oldum.
Eski Datça Evleri Butik Otel
Burayı arkadaşımız Murat önerdi. (instagram.com/mrtsarac) O iyi bilir böyle güzel ve özel yerleri. Sahibi bir karı koca. Çocukları var. Aile işletmesi. İstanbul’dan kalkıp geleli on yılı geçmiş. Otuzlu yaşlarda çoluk çocuk toplanıp, Datça’ya yerleşmişler. Eski Datça’nın bir kaç yerinde mekanları var. Hapsi bahçe içinde. Taş evler, binalar. Temiz ve mütevazı odalar. Günlük taze ve özel yemekler. İlgi, alaka, güleryüz… Kaldığım süre içinde Datça’nın hakim özelliği kaliteli ve üretken insanlar… (http://eskidatcaevleri.com)
Can Yücel Evi Ziyarete Açık Değil
Eski Datça zaten ufacık bir yer. Otelin bahçe kapısından çıkıp sağa dönün. İlk solda tabelayı göreceksiniz: Can Yücel Sokağı. Büyük şairin bahçesinin yanından yol boyu ilerliyorsunuz. Yine ilk köşeyi dönünce kapısına geliyorsunuz. İşte orada durun. Çünkü, gezilecek bir galeri, müze değil. Ailesi hala orada yaşıyor ve insanları olduk olmadık saatlerde rahatsız etmenin anlamı yok. Hepimiz kendimizi “tek” sanıyoruz ama her gün onlarca kişinin kapıyı çaldığını düşünün, felakete dönüşür. O nedenle ev sahipleri nazikçe kapının üzerine, gelen herkesin okuyabileceği şekilde not yazmış: “Can Evi bir müze değildir. Burası ev olarak kullanılmaktadır. Anlayışınız için teşekkür ederiz.”
Yıllar yıllar önce nereden bilip buralara geldi merak ediyor insan. Bu soruyla kapıya yaklaşıyorsun ve karşında şairin cevabı: “Elimle koymuş gibi buldum!”
Yerel Bira Gara Guzu Denedim
Normalde birayla aram yoktur. Şişkinlik yapar, pek keyif almam. Fakat, lokal butik bir üreticinin IPA4C çeşidi birasını denedim. Bayıldım. Size şöyle anlatabilirim: Evde yapılmış yaprak sarması nasıl güzel gelir insana. Dışardakinin tuhaf bir tadı olur hani. Bu bira da öyle geldi. Lıkır lıkır boğazımdan aktı, geçti, şişirmedi, baymadı. Onlar da aile şirketi. İstanbul’dan kaçıp, ille de üretmek lazım diyen kafadan. Anlayabiliyorum onları. (www.garaguzu.com.tr)
Atölye Buket Köksalar’dan Süryani Nazarlık Bilekliği
Otelden çıkın, bu kez sola dönün. Köşe başında göreceksiniz Atölye Buket Koksalar. Çok keyifli görünen, beyaz boyalı el sıvası duvarları, mavi doğramalı tertemiz bir dükkan. Tasarım takılar var. El işleri. Bizim dikkatimizi süryani nazarlıklı bileklikler çekti. Çünkü boynumda Aliye Takı tasarımı olan süryani nazarlığı kolye taşıyorum. Fatih ile kendimize bilekliklerden aldık ve hemen taktık. (instagram.com/buketkoksalar)
Ressam Nevo Datça
Bir ufacık dükkancık, içi dolu galericik. Böyle tarif edebilirim. Avustralya’da yaşarken, Türkiye’ye döneceğim ve bir taş evde yaşayacağım diye gelmiş Datça’ya. Ressam. Kendi tabiriyle illüstrasyon tarzı resimler yapıyor. Minimal. Çok canlı, neşeli, samimi, tatlı bir kadın. Dükkanda her şey el işi. Takılar var, seramik objeler de. Nasıl gidilecek söylüyorum. Otelden çıkın sağa dönün, yol boyu azıcık ilerleyin solda. Bu kadar basit. (instagram.com/nevodatca)
Hüsnü’nün Yeri
Datça merkeze inin. Denizi karşınıza alın sola doğru Balıkçı Hüsnü’yü göreceksiniz. Kumsalda da masaları var. Ağaçlarda güzel fenerler. Mevsim olarak akşamları hafif serindi, açık mangal tipli odun sobaları yanıyordu, sıcacık. Mezeler güzel, balık güzel. Tuvaleti temiz. (Benim için çok önemli detay) Kendilerini şöyle tanımlıyorlar “İki deniz, tek yaka, tek sofra”. (www.husnununyeridatca.com)
Bir buçuk gün kaldığımız Datça gezimizde elbette Knidos antik kentini ve Palamutbükü’ni ziyaret ettik. Onları başka bir yazıyla anlatmak isterim.
Zamanda yolculuktayım ben, başka bir evrende görüşmek üzere…
Datça’yı da hızla tüketmeyelim…
Sevgiyle,
Armağan
04.2018
Hatice Saraç
Kaleminize sağlık.Gezip gördüğüm yerleri tekrar görmüş gibi oldum.Teşekkürler.